30 Kasım 2008 Pazar

rahatladınız mı lan?

Sabah bir haber ile karşılaştım Sözlük'te; diyordu ki, ''Batman öldü!''. Bu kadar sığır gibi yazmamışlar tabii de lafı uzatmaya gerek yok...


Şimdi ilkokuldan beri çizgi filmi olsun, abimden yürüttüğüm çizgi romanlar olsun, sinemada filmleri olsun her zaman en beğendiğim kahraman olmuştur Batman; lakin efendilik çizgisinde gerçekçilikten ödün vermeyen bir kahramandır kendisi, sadece bolca parası olan ve dövüş teknikleri konusunda usta olan saplantılı bir akla sahip sıradan bir adamdır gerçek kimliği olan Bruce Wayne. İlk olarak 1939 yılında yayınlanmış derler hep, o kadar eski bir kahramandır yani, bilen bilir, olayını açıklamakla yorulmayacağım herifçioğlunun ama artık fazlasıyla cıvıtılmış olması hep canımı sıkmıştır. Hele ki filmde gördükten sonra, gece dayakları yiye yiye hakladığı suçluları bağlayıp vınn turizm yarın sabahki şirket toplantısına yetişmek için saati kurup hemen yatabilecek kadar gerçekçi bir kahraman iken, adamı ne şekillere sokmuşlar, ne tür ibişlerle kapıştırmışlardır, Allah aşkınıza bir bakın;


Batman vs. Wolverine
Anti-kahraman ekolünden gelen en ünlü iki karakterdir diye bir kapıştırmış olabilirler bunları ama tamamen gereksiz bir Marvel ve DC Comics girişimi, bana sorsalardı, 'yakışmaz ağa, konsept bozulur' derdim, negzel...


Batman vs. Dracula
tövbe tövbe, ne alaka lan, ölü lan Dracula, bildiğin asırların vampiri, Osmanlı'lara kadar uzanan bir geçmişi var, gerçi yarasa faktörü var, on mahsuben galiba...


Batman vs. Predator
Bilmeyen olabilir, Predator, uzayın herbir köşedinde dolaşıp kafatası avcılığı yapan tam kelime karşılığının da belirttiği gibi 'yağmacı, yıkıcı bir ırk'tır... Uzaylı diyoz lan, Batman'le işi ne...


Batman vs. Superman
Hadi buna sesimi çıkarmayayım, lakin iki kahraman da DC Comics'in en eski ve en hatrı sayılan, hatta dünya çapında en çok tanınan iki kahramanı; iyi de niye bu kavga... Superman'i atom bombası bile etkilemezken nereye varmayı düşündü acaba bu öküzler?


Batman vs. Spider-Man
Bunu zaten direk geçiyorum, Örümcek Adam fazla çocuk işi gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var...


Batman vs. Sub-Zero
akıl var mantık var mına koyayım, Mortal Kombat'a da mı el attınız bilader, ilkokulda atari salonlarından kalma herifi ne getiriyorsunuz koskoca Wayne Holding'in CEO'sunun karşısına...



Batman vs. DareDevil
Bunu direk s.ktir et zaten, ,Elektra'nın tokmakçısı kör avukat bir tane zopayla Batman'e kafa tutacak haa, herifi de kapışmayı da adamdan saymam...


Batman vs. Spawn
Todd McFlarne'nin çizimleri çıkarıldığından bi s.ke benzemeyen karakteri 'ölümden geri döndüm, yeminimi de bozdum ülean' temasına dayalı anti-kahramanı ile Batman aynı kantara konulur mu lan, yazıklar olsun...


Batman vs. Punisher
Mantık olarak en akla yatkını bu aslında, Punisher da ailesini mafya suç fasa fisosuna kaybetmiş ve bitmek tükenmek bilmeyen öfkesini suçlulara karşı taktiksel bir savaş ile dizginlemeye çalışmakta ama aynı yolun yolcusu bunlar, kapışmaları bir s.ke yaramaz...

--- O ---

Yazının başlığını biraz size açıklayabilmişimdir umarım, adamı al binbir şekle sok, binbir ibişle boğuştur, yor, döv, hırpala, tartakla, gencin çoluğun çombalağın mayışlarına cüzdanlarına dadan, sonra da alakasız bir karakter tarafından öldü de... Ulan adamın hatırası var lan, ayıptır yazıktır, tamam, öldürdünüz, rahatladınız mı lan şimdi bari?


-Gülme len sen de...


deneyimsiz eleman...


tuvalet eğitimi, yemek eğitimi, konuşma, yazma, okuma, ilköğretim, lise, üniversite falan; off çok işin var hacı senin...

27 Kasım 2008 Perşembe

Enteresan Bilgisayar Kasaları

Diğer adıyla ''casemod''; yakın tarihe kadar pek duyulmamış olan bu olay, şimdilerde bayaa revaçta gözükmekte lakin devir reklam devri, bilgisayar oyunlarını tanıtmak için yapılan ve satışa sunulan bu, prototip diyebileceğimiz çılgın aletler ne s.kime derman olur, onu da tam bilmiyorum...
Hoş, güzel, birkaçının fotosuna bakarken benim de içim bir hoş oldu, resmen istedim odamda dursun şöyle birşey de, ne işe yarayacak... Odada kalabalık yapacak, içini açamayacan, sağa sola taşıyamayacan, tozlanacak, paso temizlemek zorunda kalacan, bir yerden sonra alışacaksın, sıradan bir mobilya gibi göreceksin gibi telkinlerle bastırdım merakımı...

Aha da, buyrun, sizinle de paylaşayım birkaç tanesini, gerçi google'a casemod' yazsanız, siz de kendinizden birşeyler bulabilirsiniz, hehehe, zaten hangimiz bir Hercai değiliz ki :)



Vosvos'lu Kasa, tam hippi mippi genco işi...


Return to Castle Wolfenstein'in kasası bu da, 2. Dünya savaşı konseptini çok iyi vermişler...


Star Wars'tan TIE Fighter, tam Öztürkcan yobazı için


Star Wars'tan R2-D2

Buhar kazanı gibi değil gibi; virüs bulaşırsa direk tesisatçılar halleder diye düşünüyorum...


Bu en normali diye düşünüyorum...

Alien filminden, buna hasta olduğumu belirtmek isterim; annem s.ker belamı gerçi böyle bişeyi eve koysam...


Gönüllerin arabası Batmobile; hoş olmamış kanısındayım, misafir çocuklarını ani bir travmaya sokabilir, akıllarını alabilir...


Zıney zıney, uzay efekti gibi...


Japon işi, Kamasutralı felan herhalde, Caner'e laf göndermemi beklemeyin, gördük adamın yaşadığı yeri, düz Petkim Misafirhane lan, aşamadı hala kendini...
Bu, V bilmemkaç motor stili, Noyan'a gider diye düşünüyorum bunun için, gaz veremiyon bari DVD felan tak için, ne diyeyim...


Bu da Half-Life 2 konseptli, tetanoz olma riski çok, buna da az aklım gitmemişti vakt-i zamanında, çok güzel lan...



Bu da Noyan'lıkmış aslında...




Geldik en öküzüne, oyunu zaten 3 yıl boyuncatüketti beni, kim bilir kasası ne şekle sokardı dedim kendime...
Ahanda yobazlama Doom3 kasası ve habitatı...




26 Kasım 2008 Çarşamba

Dharma Gıda San. A.Ş.



Ulan çok merak ediyorum bu Lost dizisindeki gıdaların tatlarını; kazazedeler çatır çatır yarım ekmek gibi gömüyor bu markanın ürünlerini ama başka şansları yok lakin hani öyle okul veya askeriye kantini gibi ihaleye girme durumları olsa, belki Ülker'den alacaklar toptan, yani o kadar da kötü bir marka da olabilir.

Gerçi marka diyorum da diziyi izleyenler bilir, Dharma diye bir şirket var işte, girişimcilik ayağına seminer günleri düzenleyip gençlerin zihnine girmeye çalışan 'enerjikiz, dinamikiz' kıvamında bir tad vermeye çalışsa da nerede antin kuntin, ipe sapa gelmez, boş beleş işler var, onlara giren bir firma işte bu; zaten adaya tıktığı bir tomar adama gizliden gizliden kumanya atmakta, hatta ''bu kumanyalara az para gitsin, babuş! ehereher!'' diye düşünüp kendi markalarını yapmaktadır...


Dizinin muhtelif yerlerinde bu ürünlerle karşılaştık; işte Charlie palesinin Claire'e fıstık ezmesi getirmesi, Kate'in şampuan ve sabun kullanması (üff!) Sawyer'ın şukulatlı kremalı püskülüt yemesi, Desmond'ın mısır gevreğinden şaraba viskiye kadar uzanan bir ürün yelpazesi ile 3 yıl boyunca reklam yıldızı gibi beslenmesi, Hurley sığırından bahsetmiyorum bile, hayvan herif annemin turşu kurduğu 5 litrelik plastik şişede fıstık ezmesi yiyor, bayramda kapıya gelen çoluk çombalağa alınan s.kimsonik markaların tonajla satılan şukulatları kadar Apollo gofreti yiyor...

Şimdi otomatikman bunların rezalet ürünler olduğunu düşünüyorsunuzdur, ben de öyle düşünüyorum tabii ama merak da ediyor insan, ön yargılı olmak istemiyor; nedeni çok basit aslında, paketlemedeki öküzlük, başka da birşey değil... bu ne mına koyayım, beyaz üstüne siyah marka ve ürün adı, başka da bişi yok... ulan Tansaş Kola, Kipa Gofret veya Migros Çay Şekeri, ulan hiç olmadı Pehlivanoğlu Cips bile daha çekici gelmekte, onlarda azıcık renk, azıcık kazanç ve ticari kaygı falan var, o nedenle bu ürünleri gördükçe diziden daha bir soğuyor, ıssız adaya madaya düşünce domuz etine abanasım geliyor...



Tabii Sawyer artiz kılsız pezosunun içtiği biraları da unutmamak lazım, şunlara bak, Sege ve Başar'a götürsen içmezler lan, surat yaparlar hatta 'abi bu ne, Marmara alaydın bari..'' diye, depozito zaten hak getire, kirletin mına koyayım adayı, ohh...


Uzun lafın kısası 5. sezon başlasın da görelim...

25 Kasım 2008 Salı

Fantezi Edebiyatında Globalleşme Süreci

(blog olayı garip geliye, lakin Sözlük'ten başka bir yerde okunulacağını bile bile birşeyler yazmadım, lafa girerken otomatikman entry gibi oluyor, kusuruma bakmazsınız artık)


evet, efendim maalesef var böyle bir süreç çoğu dalda da olduğu gibi... Dünyanın hızla globalleşmesine kayıtsız kalınması imkansız gibi birşey tabii ki de ancak fantezi edebiyatı gibi çocukluğumuzun vazgeçilmezi olan masalları temel alan (ben küçükken hiç masal falan yoktu lan aslında, yok Keloğlan yok Kırmızı Başlıklı Kız falan paso Transformers, Ninja Kaplumbağalar vardı) ve sadelikten pek ödün vermeyen yalın anlatımı ile ''iyi kötüyü yener, çirkin güzelin eline dersini verir, prens prensesi düdükler'' herkesin anlayabileceği, kendine pay çıkarıp ekleyebileceği bir kültür akımının da bu süreçten nasibini alması pek de iyi olmadı kanımca...

şimdi blog'un olayı yazı tabii ama görsel öğelerle destekleyip örneklendirirsek daha akılda kalıcı olur diye düşünüyorum... (akılcılığı s.ktir et, en azından ne demek istediğimi anlayın lan Allahsızlar)

En basitinden ''Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler''i ele alalım; kimin yazdığını bilmiyorum ama bayaa eski olduğuna eminim; güzel prenses ve ona arkadaşlık eden 7 cüceyi anlatır bu masal ama bence tamamen Pamuk Prenses gibi ismi gibi zerafet dolu olması gerekirken tıpkı bir Recep gibi 7 yatağı birleştirip enlemesine uzanıp osura osura uyuması ve 'ehelöeleoley'' diye işten eve gelen 7 cüceyi duymaması çok ayıca geliyor bana, resmen masalın devamı gereği Pamuk'un uyanıp, ''ohhh, içim geçmiş lan, öğlen kızartmayı çok yedim ya, midem sirke gibi olmuş, bi bardak su verin lan şurdan, bakmayın öyle sığır gibi'' demesi gerekiyormuş gibime geliyor... Neyse, neden en basitinden dedim çünkü cüce öğesi artık sömürülmekten şaftı kaymış bir hal almış vaziyette ve Thorin Meşekalkan gibi bir cüce ile gözlerini açmış biri için giderek üzücü bir hal almıştır; hemen iyice bir inceleyelim;

şimdi uyuyan prensesi tam anlamıyla ronta yatmış ve elleri görünmeyecek bir vaziyette izleyen elemanlar 7 cüceler, yok Uykucu yok Huysuz ne bileyim Bilge falan kendi aralarında bir karakter dağılımı ile Voltron'u oluşturuyorlar, basit anlatımın b.ku çıkmış işte, çocuk işi çünkü her cücenin nasıl karakterde olduğu alnına yazılmış, Uykucu uyur, Huysuz evde sigara bitince esip gürler, Şirin barda kız tavlar falan, karakterlerinden şüphe duyan yok, ne onlar ne biz... Yıllar sonra bir dilbilimcisi çıkıp bu herifleri ölümsüzleştirsin, torunlarına yazdığı masal milyonlar satsın, 400 milyon dolarlık filmi çekilsin, 2 milyar dolara yakın bir pazar payı oluştursun, bir ülkenin ekonomisini %10 oranında arttırsın ve masalların sadece çocuklara hitab etmediğini kanıtlasın, hah bakın ne oldu;


Neyse işte bu cüceler ormanda odun keser, paso çalışır, birşeyler üretmeden duramaz, kısa boylu tıknazdırlar falan, tamam, al bunları biraz kas gücü, biraz sinirli mizaç, biraz da savaşçı özellikler ekle;


Çok mu sade oldu, hay hay, biraz agresif girişkenlik, tehtidkarlık, biraz daha çelik koyalım;

Sinirli mizaç ve agresiflik sıktı tüketicileri, vahşi olsun bunlar, kana susamış, gözü dönmüş olsun;




Ulan bu tek kişi, masalda bile yedi, halı sahada, savaşta kaç kişilerdir kim bilir, hem de biraz teknolojik olsunlar, barut, top hatta elektrik de olsun yav, kana susamış savaşçıdan çok düzenli ordu olsun bunlar; madenlerde çalışıp dünyanın temellerini sağlamlaştırmasınlar artık;



Hoop, oldu mu sana şimdi 7 cüceler, Gandalf ve Bilbo'nun dostları adeta birer sanayi devrimi sonucu... Tamam, globalleştirdiniz, her kesime hitab eden bir masal öğemiz var atık ama bundan çok sağlam para kazanmalıyız babuş, dünya çapında milyonların cüzdanlarına mayışlara çökmeliyiz;




hoppacıık, al sana World of Warcraft isimli, edebilikten uzak, sadece görsel, şiddet ve hırsın hakim olduğu mayış ve harçlık ve zaman katili bilgisayar oyunu; hani lan Fener gol yiyince sinirlenen Huysuz, Pamuk'un kasesi gizliden gizliden kesen Utangaç, gece yarısı kalkıp sofradan kalan yemeğin etlerine ağırlık vererek tıkınan Obur... Varsa yoksa içine nasıl girildiği belli olmayan zırhllar, taşınmaz varlık (mülk) kabul edilebilecek kadar devasa baltalar, kaynağı belli olmayan büyülü işler falan...

24 Kasım 2008 Pazartesi

Diablo 2 - The Bırakamıyorum Ulan...

Sardı, feci sardı, kaç yıllık oyun, oynasaymışım keşke zamanında, çok şey kaçırdım gibime geliyor, basitliğine ve sürekli tekrarlamasına rağmen akıcılığı sevdirdi oyunu ya da ''alt-Tab'' dediğimiz, bir yandan oyun, hoop aşağı indir, msn, download kontroli, hoop gene oyun tarzı olduğu için sevdim lakin dikkat ve konsantrasyon kaybı durumlarında değişiklik sağlıyor insana...



Neyse işte dün gece Nightmare seviyeisnde Baal'ı öldürdüm gene, Tyrael araya girmese daha fenası da olurdu da neyse; şimdi Rouge ortamlarında dolaşıyom gene, s.kimsonik zombileri ölüdürüyorum, keyif devam, nereye kadar bilmiyorum ama ilk blog yazımda da yazdığım gibi Diablo 3 gelene kadar uzunca bir süre geçecek çünkü dün gece aldığım bir bilgiye göre, resmen paraya para demeyen Blizzard , bu oyunun Starcraft 2'den sonra çıkacağını duyurmuş, ''ulan ölmeden Starcraft 2'yi görür müyüz acaba?'' diye kara kara düşünen Ömer'i hatırladıkça fena oldum ben de...



Neyse işte, al bir iki tane kendi oyunumdan screenshot, paylaşmamın hiç gereği yok aslında ama blog işte, ne hikmetse egomu nal gibi yaptı...



ulan bu eskimiş be, bu itemların çoğunu satıp parayı potionlara yatırdım, kafa yapıyor meret, kavga esnasında da anlamıyon, iç babam iç, sonra town'a dönünce feci çarpıyor...

Jeremy Soulé


Jeremy Soulé, nam-ı diğer 'FRP müziği kompozitörüm'...

Bu adamın bestelediği müzikleri yıllardır dinledim, hala da keyif alarak dinlemekteyim ve FRP masaüstü oyuncularım dahil dinlettiğim herkes sevdi bu adamın müziklerini; kimi FRP müziği dedi, kimi oyun müziği dedi, kimi belgesel, kimi uyku müziği dedi ama hep huzurlu bir şekilde dinlendi...

Belki de FRP'ye bulaşıp akitf olarak bunca sene oynamamdaki en büyük etken bu adam; bu adamın müziklerini bestelediği oyunları oynayarak kendi hayal dünyamı yaratmaya, fantezi edebiyatının 'kesinlikle' kaçış edebiyatı olduğunu anlayıp 'kaçalım o zaman' demeye cesaret etmeye başladım, iyi mi oldu kötü oldu bilinmez ama beni ben yapan unsurlardan çoğuna imzasını attı...

Sağolsun, çok teşekkür ediyorum kendisine :)

Bestelediği bazı oyun müzikleri;


bir de kendi web sitesi var amcamın, belki ilginizi çeker; oradan çalan melodiler de çok hoş...

www.jeremy soule.com

22 Kasım 2008 Cumartesi

eh be abicim...


dünya tatlısı bir de kızın varmış be abicim, ne diye kaptırırsın kendini Joker rolüne bu kadar...

21 Kasım 2008 Cuma

Dust'ın dili olsa da konuşsa...


Hangi akla hizmet bilemiyorum ama sıyrık Counter'cılar, girişip efsane dust haritasının kumdan kalesini yapışlar, üzerine de klanlarının fıntırını koymuşlar; ellerine sağlık diyorum ama benim yıllardır hayalim olan ''kumdan miğfer dibi yapmak'' aktivitesini yapmama yardım ederler mi, bilemiyorum, çok güzel olurdu lan, tabii yaptıktan sonra bozmaya kıyamayacağım gün gibi aşikar!

19 Kasım 2008 Çarşamba

Onların mına koyayım, sana bişi olmasın...


Sen hiç üzülme, hiç ağlama, hep böyle gül; gül ki sana baktıkça içimiz ısınsın, sesini duydukça Akasya'nın var olduğunu hatırlayalım, seni çok seviyoruz...


Seni çok seviyoruz biz, sakın onlara bakma...