
Bayılıyorum zombili filmlere, hikayelere, oyunlara, kurgulara; öldürdükçe öldüresim gelir, tırstıkça tırsasım gelir; ilkokuldayken sabah akşam oynadığım, 10 Aralık 1993'te piyasaya çıkan
Doom serisi ile başlayıp abimin zombi filmlerini izledikçe perçinlendi bu tutku... Bir virüs çıkıyor meydana, millete bulaşıyor ve başlıyor peşinizden koşmaya, tanıdığınız tanımadığınız herkes peşinizde, sıkıyorsa yenilgiyi kabul edin, ölüp kurtulun lakin ölüm de bir kurtuluş değil, onlardan olma şansınız da var, bu nedenle hayatta kalmak tek seçeneğiniz, koş babam koş, durmaksızın bir helecan ve ardinal patlaması... Normal hayatınızda sevmediğiniz ibneleri, zombi olmuş halinde ya da olmamış halinde vurup öldürme gibi bir güzelliği de var, hatta birkaç filmde bu fikri görmüş, gülmekten yerlere yatmış, yerlerin pis olduğunu farketmiş, temizlik gününden sonra tekrar yerlere yatmış ama bir yandan da düşünmüştüm, çok zevkli lan diye; büyük usta
Kayahan'ın '
Atın beni denizlere' diyip, denizden tekrar çıkıp, tekrar atlaması gibi bişi yani..
Her neyse, madem ayda yılda bir blog yazıyoz diye uzatmama gerek yoktur herhalde, sabah kalkıp 'acaba 'Hayzanki' nickli blogçu neler yazmış, hemen kontrol etmeliyim!' diye paniklemiyorsunuz hiçbiriniz...
Bu sitede bir zombi istilasında vereceğiniz kararlarla hayatta kalabilmenizi sağlayan döngülü bir kurgu ile (ne demek lan bu) ölümün soğuk nefesini ense kökünüzde hissedeceksiniz, yüksek zombi profesörleri olarak
Cem Öztürkcan ve ben pek beğenmedik siteyi ama çocukluğumuzda okuduğumuz Macera Tüneli Serisi kitapları tadını yakalattığı için az da olsa puan verdik...
3 yorum:
levent zombi olsa vurmaya kıyamam, el kaldiramam...
sucuk parmak virüsü...
Zombi gördüğünüz yerden kaçın, sokak arasına girmeyin, akıllı olun, karşı taraf aptal zaten... Bir de babanızı bile tanımayacaksınız, kafasına kafasına indireceksiniz zombilerin... Bu da bir tüyo olsun, benden sizlere...
Yorum Gönder